Beslenme. Bunların ötesinde nüfus artışı olgusuna iklim ve beslenme sorunları da eklemleniyor. Gelişmekte olan ülkelerde hem büyük nüfus artışı yaşanıyor, hem de beslenme alışkanlıkları değişiyor. 2030’a kadar dünyanın besin maddeleri talebinde %35’lik bir artışın olması bekleniyor. Her ne kadar tarımda belli bir üretkenlik artışı varsa da, bu beklenen talebin tamamını karşılayacak ölçekte değil. Son yedi, sekiz yıl içinde dünya ürettiği besin maddelerinden daha fazlasını tüketti; yani stokları kullandı. 2030’da su gereksinimi şimdikinin %40 daha fazlasına erişerek 6.900 milyar metreküp olacak. Üstelik dünya nüfusunun yarısı susuzluk çeken bölgelerde yaşayacak. Bunun ciddi su savaşlarına yol açması söz konusu olabilir.
İklim değişimi. Bütün bunlar yetmiyormuş gibi, iklim değişiminin getireceği boyutlar da var. Amerika’da bazı güçlü grupların büyük kaynak ayırarak başarıyla yarattıkları (“küresel ısınma yok, varsa da insan yapısı değil, doğal nitelikli”) “inkârcı” baskıya rağmen rapor bu olguya da değiniyor. Sera gazı salımları azaltılmazsa yüzyılın sonuna doğru sıcaklık artışının 6 dereceye ulaşabileceğini vurguluyor. Bu gelişmenin ciddi yansımaları çıkabilecektir ortaya: aşırı boyutlar kazanacak meteorolojik olaylar, yağmur düzeninin allak bullak olması, içme suyu ve sulama sistemlerini besleyen dağ buzullarının eriyip yok olması, gibi. Bütün bunların tarımsal üretimde ve beslenme sistemlerinde yaratacağı sorunlar gıda endüstrisini hayli sarsacaktır. Acaba bu manzara ileride bazı kapıların GDO’lar için ardına kadar açılmasını mı getirecek?
Bu yazı www.ekogazete.wordpress.com sayfasından alıntıdır.